Özel BEYMER TIP MERKEZİ


http://www.beymertip.com/

Çarşamba

Hipertansiyon nedir?


Kan dolaşımının sağlanması için bir basınç gereklidir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon denir. Hipertansiyon için kullanılan diğer bir isim ise, YÜKSEK TANSİYON’dur. Kan basıncı ölçülürken 2 kan basıncı değerine bakılır.

Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı)
Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı)

Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı, büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Hem büyük tansiyon hem de küçük tansiyonun normalden fazla olması HİPERTANSİYON’dur. Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir. Gerek büyük tansiyon gerekse de küçük tansiyonun normalden yüksek olması önemlidir. Bu konu unutulmamalıdır. Bazı hastalar küçük tansiyondaki yüksekliği önemsememektedir; bu çok yanlıştır.


Hipertansiyonun Önemi
Hipertansiyon çok yaygın bir hastalıktır. Hipertansiyon, kalıcı sakatlık ve ölüm nedeni olan toplumsal bir sorundur. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması, hipertansiyonun önemini artırmaktadır. Hipertansiyon, değişik böbrek, kalp, damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda, kan basıncı yüksekliğine daha sık rastlanır. Amerika Birleşik Devletleri’nde, hipertansif hasta sayısı, yaklaşık 50 milyondur. Türkiye’de, 1993 yılında yapılan bir çalışmada, 4023 adet kan basıncı ölçümü yapılmıştır. Bu çalışmada, diyastolik kan basıncı, hastaların % 36’ sında 85 mm Hg ve sistolik kan basıncı hastaların % 20’sinde 145 mm Hg’dan daha yüksek bulunmuştur. 70 yaşın üzerinde, hipertansiyon sıklığı % 30’lara çıkabilir. Özet olarak; toplumdaki 5-6 erişkinden birinde, kan basıncı yüksekliği vardır.


"Tansiyon ya da kan basıncı, kalbin kanı pompalarken damarların cidarında oluşturduğu basınçtır. Bu basıncın normal değerlerin üzerinde olması durumu ise Hipertansiyon olarak tanımlanır."


______________________________________________________________

Kan basıncı sistolik(Büyük tansiyon) yada kalbin kanı pompalarken oluşturduğu basınç ve diastolik(Küçük tansiyon) yada kalbin kan pompalamasına ara verdiği dönemdeki basınç olarak iki farklı değerden oluşur. Normal kan basıncı iki farklı değerden oluşur. Yüksek tansiyon tanısı aşağıdaki değerlere göre konur:
Kategori Büyük (mm Hg) Küçük (mm Hg)
Normal < 130 < 85
Yüksek-Normal 130-139 85-89
Hafif 140-159 90-99
Orta 160-179 100-109
Ciddi 180-209 110-119
Çok Ciddi >210 >120


_______________________________________

Hipertansiyon sık rastlanan bir hastalık mıdır?

_______________________________________

Toplumun % 20’sinde hipertansiyon vardır. 55 yaş üstünde ise bu oran %50’dir. Bu nedenle toplumun her yaş kesiminden bireyler yılda en az bir kez tansiyon kontrolü yaptırmalıdır.


_______________________________________

Hipertansiyonun sebebi nedir?

_______________________________________

Hipertansiyonun tek bir nedeni yoktur. Oulşum mekanizmasına göre iki tür hipertansiyon vardır;

_______________________________________

1. Birincil(Esansiyel) Hipertansiyon

_______________________________________

Hipertansiyon vakalarının %90’ı nedeni bilinmediğinden Birincil(Esansiyel) Hipertansiyon olarak adlandırılır. Bilinen kesin bir nedeni yoktur.


_______________________________________

2. İkincil Hipertansiyon

_______________________________________

-Böbrek hastalığı(böbrek doku ve damarlarında bozukluk)
-Böbreküstü bezlerinin çeşitli hastalıkları
-Bazı ilaçlar(doğum kontrol hapları; kortizon, soğuk algınlığı ilaçları v.s)
-Gebelik
-Beyin tümörü veya kafa içi basıncın artması
-Alkol kullanımı gibi çeşitli nedenlere bağlı olabilir

_______________________________________

Hipertansiyonun belirtileri nelerdir?

_______________________________________

Hipertansiyon çoğu zaman belirti vermez. Bu nedenle dikkatli olmak ve aralıklı ölçüm yaptırmak gerekir. Zaman zaman özellikle ense kökünde zonklayıcı tarzda baş ağrısı, bulantı-kusma, burun kanaması, uyuşukluk, yorgunluk, endişe, kulak çınlaması, bulanık görme veya gözlerde kararma ve fazla idrar çıkarma gibi belirtiler gözlenebilir.

_______________________________________

Hipertansiyonun vücuda zararları nelerdir?

_______________________________________

-Ateroskleroz(Damar sertliği)
-Beyin kanaması ve felç
-Kalp krizi ve yetmezliği
-Gözlerde görme kaybı
-Böbrek hasarı gibi hastalıklar kişinin yaşam kalitesini bozar ve ömrünü kısaltır.

Bu nedenle hipertansiyon önemle tedavisi gereken bir hastalıktır.


_______________________________________

Hipertansiyonun vücuda zararları nelerdir?

_______________________________________

-Ateroskleroz(Damar sertliği)
-Beyin kanaması ve felç
-Kalp krizi ve yetmezliği
-Gözlerde görme kaybı
-Böbrek hasarı gibi hastalıklar kişinin yaşam kalitesini bozar ve ömrünü kısaltır.
Bu nedenle hipertansiyon önemle tedavisi gereken bir hastalıktır.


_______________________________________

Kimler hipertansiyon riski altındadır.?

_______________________________________

Aslında herkes risk altındadır. Ancak daha fazla risk altında olanlar;

-Menopoz dönemindeki kadınlar
-Ailesinde hipertansiyon olanlar
-Yaşlılar
-Stres altında olanlar
-Sigara içenler
-Diyabet(şeker hastalığı) olanlar
-Şişmanlar
-Alkol kullananlar
-Gebelik
-Yanlış beslenme ve tuzlu diyetle beslenenler


_______________________________________

Hipertansiyon tedavi edilebilir mi?

_______________________________________

Hipertansiyon tedavi edilebilir. Ancak tedavisi ömür boyu sürer. Tedavide kullanılan tüm ilaçlar kan basıncını normale çevirir fakat tedavi kesilirse kan basıncı tekrar yükselir. Bu nedenle tedaviye ara verilmemeli ve yılda en az bir kez doktora kontrole gidilmelidir. Ayrıca düzenli beslenme, az tuz kullanımı, aşırı alkol ve kahve kullanılmaması düzenli egzersiz ve sigara içilmemesi de tedavinin bir parçası olarak kabul edilmektedir.




http://www.saglikdanis.com/

Salı

Parkinson Hastalığı Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?





lk kez İngiliz doktor James Parkinson tarafından 1817 yılında titrek felç olarak tanımlanmıştır. Beynimizde hareketlerimizi kontrol eden ve bundan sorumlu olan hücreler bulunur. Bu hücrelerden kimyasal maddeler salgılanır. Bunlardan birisi de dopamindir. Dopamin beyine gelen bilgileri bir sinir hücresinden diğerine aktarır. Böylece vücut dengesi sağlanmış olur. Fakat bu hücrelerin bir kısmı hasar gördüğünde ya da azaldığında dopamin salgılanamaz. İşte azalmış dopamin sonucu vücutta titreme, yavaş hareket etme gibi vücudun dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkan hastalığa parkinson hastalığı denilmektedir.
Parkinson, yavaş ve sinsi seyreden bir hastalıktır. Hastalık on yıl gibi bir süre boyunca sürekli ilerler. Ne ölümcül bir hastalıktır ne de felce neden olur. Başlangıcında tek taraflı belirtiler görülürken daha sonra bu bütün vücuda yayılır. Belirtilerin şiddeti her hastada farklıdır. Hastalık genelde 40 yaşından sonra görülür ve erkeklerde görülme sıklığı biraz daha fazladır.
PARKİNSON HASTALIĞI NASIL ORTAYA ÇIKAR?
Parkinson hastalığının, beyinde dopamin salgılayan hücrelerin hasarı sonucu ortaya çıktığını söylemiştik. Fakat bu hasarın neden ortaya çıktığı henüz bilinmemektedir. Genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin birlikte bu hastalıkta rol oynadığı düşünülmektedir. Örneğin eroin kullanan bazı kişilerde parkinson belirtileri görülmeye başlanmış, bunun da eroinde bulunan bir maddenin beyindeki hücreleri öldürdüğü için oluştuğu açıklanmıştır. Fakat bu konuda çalışmalar hala sürmekte ve henüz kesin bir kanıt yoktur. Aileden gelen (kalıtsal) faktörlere bağlı parkinson hastalığı daha çok genç yaşlarda ortaya çıkmıştır. Fakat bu sadece yüzde 5'lik bir dilimdir. Ayrıca bulaşıcı bir hastalık da değildir.
BELİRTİLERİ NELERDİR?
Sinsi ve yavaş seyreden bir hastalık olduğu için uzun süre farkedilmeyebilir. Genelde ilk belirti elde veya bir vücut yarımında titremedir. Hastanın daha önceki yılları incelendiğinde öne eğik durma ya da yürürken kolunu sallamama görülebilir. Temel olarak hastada titreme görülür. Parkinson hastalarının çoğunda bu vardır. İstirahat halinde bile titreme devam eder. Tabiki her titreme parkinson belirtisi değildir. Günlük aktivite sırasında, heyecan, sinir gibi durumlarda titreme olur. Bu normaldir. Bir diğer belirti hareketlerde yavaşlama olmasıdır. Hasta günlük işlerini yaparken zorlanır. Yemek yerken, bir tarafa dönerken, yavaşlama söz konusudur ve bunlar güçlükle yapılır.
Hasta hekim tarafından muayene edildiğinde, hekim kas sertliği ile karşılaşır. Zaten hasta da bunun farkındadır. Normalde kişi gevşemiş haldeyken kasların da gevşemesi gerekir fakat parkinson hastalarında kas gergindir.
Diğer belirtiler ise şunlardır:
* kişinin yazdıklarının okunaksız olması, küçük yazmaya başlamak,
* yavaş yürümek, yürürken ayakları yere sürmek,
* vücudun öne doğru eğik bir şekilde durması,
* depresyon, sıkıntılı ruh hali,
* kas ağrıları,
* konuşma bozukluğu, kısık sesle ve donuk konuşmak,
* yürürken kolların sallanmaması,
* terleme, hipotansiyon (tansiyon düşüklüğü),
* yutma zorluğu.
PARKİNSON HASTALIĞI TANISI

Parkinson hastalığına tanı koymak için özel bir yöntem yoktur. Laboratuvar ya da röntgen tetkikleri sonucu da bunun anlaşılması mümkün değildir. Fakat uzman bir nörologun hastadan ve hastanın yakınlarından aldığı bilgiler, ayrıca yaptığı muayene sonucu tanı koyabilir.
Parkinson hastalığına çok benzeyen ve parkinsonizm altında toplanan rahatsızlıklarla çok benzer olduğu için tanı koyarken dikkat edilmelidir. Beyindeki bir tümör, kullanılan bazı ilaçlar, damar hastalıkları da benzer sorunlara yol açabilir. Bu diğer nedenlerin ayrımını yapmak gerekir.
PARKİNSON HASTALIĞI TEDAVİSİ
Parkinson hastalığının tedavisinin amacı hastayı aktif, bağımsız, kendi başına işini yapabilen hale gelmesinı sağlamaktır. Yapılan tedavi sonucu hastanın her şeyi düzelecek diye bir şey yoktur. Zaten parkinson hastalığında kullanılan sınırlı sayıda ilaç çeşidi vardır. Bu ilaçlar ya eksik dopamini sağlar, ya onun gibi etki yapar ya da dopaminin parçalanmasını engelleyerek kullanımını arttırır. Tedavi sırasında bu ilaçların oluşabilecek yan etkilerini belirleyip ortadan kaldırmak önemlidir. Fakat her ne olursa olsun ilacın yan etkisi görüldü diye ilacı bırakmak ya da doktor değiştirmek yanlıştır. İlacı bırakmak yanlıştır çünkü hastalık belirtileri tekrar ortaya çıkar. Doktor değiştirmek yanlıştır çünkü tedavisi uzun süren bir hastalık olduğu için doktorun tekrar hastalığın seyri ve gelişimi hakkkında bilgi sahibi olması zaman gerektirir. Bu da vakit kaybıdır. İlaç tedavisiyle kas sertliği, titreme, hareketlerdeki yavaşlığın düzelme ihtimali yüksektir. Tamamen düzelmese de azalmasını sağlayacaktır. Bunun yanında konuşma bozukluğu, donuk yüz ifadesi, yazma bozukluğu, terleme gibi sorunlar da düzelebilir.
Tedavi de bir diğer önemli nokta psikolojik olarak hastanın kaybettiklerini tekrar hastaya kazandırmaktır. Parkinson tedavisinde aile ve hekimin bir arada çaba göstermesi hastanın kendisini daha iyi hissetmesini sağlar ve hastanın yaşam standartını arttırır. Aileden gelen desteğin katkısı fazla olacaktır.
Diyetin parkinson hastalığını düzeltmesi söz konusu değildir. Ama dengeli beslenme sağlık açısından faydalıdır. Herhangi bir vitamin tedavisi de bu hastalığa çare değildir.
Cerrahi tedavi ilk tercih yolu değildir. Ama hastalık düzeltilemiyorsa, ilaç kullanımı işe yaramıyorsa uygulanabilir. İki tip tedavi söz konusudur. Hastaya önce anestezi yapılır. Sonra kafatasından bir delik açılır ve gereken bölgedeki hücrelerde hasar yapılır. İkincisinde gereken yere bir elektrod takılır fakat bu sefer hasar yapmadan gerçekleştirilir. Köprücük kemiğinin altına yerleştirilen uyarıcıyla bu elektrod kontrol edilir. Hasta bu aleti mıknatısla açıp kapatabilir. Açtığında hastalığın belirtileri görülmez, kapattığında ise tekrar oluşur.
Bu tedaviler uygulanırken bazı şeylere dikkat edilmelidir. Çünkü her hastaya aynı tedavi uygulanmaz. Hastanın yaşına, hastalığın hangi döneminde olduğuna, maddi gücün verdiği imkana, hastada görülen belirtiye göre farklı tedavi uygulanır. Uygulanacak ilaç dozu yaşa göre değişir.
Bu hastalıkla nasıl yaşayacağım diye düşünmeyin. Her hastalıkla yaşayabileceğiniz gibi buna da alışırsınız. Ancak kendi işinizi kendiniz yapmaya dikkat edin. Bu hastalığı atlatabileceğinizi düşünün. Kendinize olan güveninizin arttığını göreceksiniz.


kaynak;http://www.bilimvesaglik.com/

BEYİN-BOYUN DAMAR ULTRASONOGRAFİSİ TRANSKRANİYEL DOPLAR USG

TRANSKRANİAL DOPLER  ULTRASONOGRAFİ NEDİR

Transkranyal Doppler, büyük intrakranyal damarlardaki kan
akım hızlarını ve yönünü gösterebilen, girişimsel olmayan,
tekrarlanabilir, yatak başı uygulanabilir tekrarlanabilir ucuz bir tanı yöntemidir. Spektral formda, en üst noktalar maksimum hızı (peak sistolik=Vmax), en
alt noktalar minimum hızı (end diastolik=Vmin) göstermektedir,
maksimum hız genellikle damarın merkezindeki akım hızını,
minimum hız ise damar duvarına yakın hızı yansıtmaktadır
 İntrakranyal damarlardaki kan akımı laminar akım
olduğundan hemen daima Vmax ile Vmean arasındaki ilişki
sabittir. Bu nedenle TCD ölçümlerinde parametre olarak Vmax
ve Vmean değerlerinin her ikisi de kullanılmaktadır Transkranyal Doppler, büyük intrakranyal damarlardaki kan akım hızlarını ve yönünü gösterebilen, girişimsel olmayan,tekrarlanabilir, yatak başı uygulanabilir bir tanı yöntemidir. Spektral
formda, en üst noktalar maksimum hızı (peak sistolik=Vmax), en
alt noktalar minimum hızı (end diastolik=Vmin) göstermektedir,
maksimum hız genellikle damarın merkezindeki akım hızını,
minimum hız ise damar duvarına yakın hızı yansıtmaktadır

       Transkraniyel doplar USB kullanım alanları

1 Beyin boyun damarlarının araştırılmasında (intrakranyal arteryel  darlıklar ekstrakranyal karotid arter darlıkları)

2- Beyine pıhtı atışını saptanmasında (Serebral mikroemboli deteksiyonu)

 3-İlk 24 saat içinde beyin damar pıhtılarının erimesinde

4- Artmış kafa içi basıncının tespitinde.Beyin kanamalarının araştırılmasında

5-Beyin ölümü tespitinde





Cuma

EMG (Elektromiyografi)




 

EMG (Elektromiyografi)

EMG, EEG'den farklı olarak beyin dalgalarının değil, vücudunuzdaki sinir ve kasların elektriksel yöntemle izlenmesidir. Hastayı fazla rahatsız etmeyecek şiddette doğrusal elektrik akımı kullanılarak, sinirlerin elektrik iletme fonksiyonları ölçülür. 


HASTA BİLGİSİ

Vücudumuzdaki sinirlerin ve kasların elektriksel yöntemlerle incelenmesidir.
· Sinir yaralanmaları
· Sinir sıkışmaları
· Sinirlerin fonksiyonlarını bozan hastalıkların teşhisi (Şeker hastalığı, böbrek hastalığı gibi)
· Kas hastalıklarının teşhisi
· Kas erimeleriyle giden omurilik hastalıklarının teşhisi için yapılır.
Hastayı fazla rahatsız etmeyecek şiddette doğrusal elektrik akımı kullanılarak, sinirlerin elektrik iletme fonksiyonları ölçülür. Bunun için, parmaklara ve sinirlerin üzerindeki cilt bölgelerine düşük şiddette elektrik akımı uygulanır ve sinirin veya cildin başka bir yerinden bu akım bilgisayarlı aletlerle toplanarak ölçüm yapılır. Böylece sinirin sağlıklı fonksiyon yapıp yapmadığı anlaşılır.
Kasların içine de ince çaplı tek kullanımlık steril iğne şekilli elektrodlar konulmak suretiyle, incelenen kasın sinirinin hastalıklı olup olmadığı, veya kasın sağlıklı olup olmadığı, kaslarda oluşan elektrik aktivitenin EMG cihazı ekranından izlenmesi ve analiz edilmesi yoluyla anlaşılır.
EMG incelemesi, değişebilmekle birlikte yaklaşık yarım ila bir saat arasında süren bir incelemedir.
İncelemeye gelirken...
· Hastanın aç olması gerekmez,
· Düzenli olarak kullanmakta olduğu ilaçlar varsa bunları almasında sakınca yoktur. Ancak, özel durumlarda bazı ilaçları kullanmaması gerekir, bu durumlarda hekim tarafından gereken uyarı önceden yapılır.
· Rahat bir giysi giymesi, incelemeyi kolaylaştırır. Kadın hastaların külotlu çorap giymemeleri önerilir.
· Kalp pili taşıyorsa inceleme öncesi hekimi uyarması önerilir.


HEKİM BİLGİSİ
EMG-ENG
ENG elektronörografi (sinirlerin elektriksel incelenmesi), EMG ise elektromiyografi (kasların elektriksel incelenmesi) sözcüklerinin kısaltılmışlarıdır. Sıklıkla da ENG ve EMG birlikte uygulandıkları için, çoğu yerde her ikisine birden EMG denir.
ENG incelemesinde, baş, kollar, bacaklar ve beden üzerindeki çevresel sinirlerin normal fonksiyon görüp görmedikleri araştırılır. Bu yöntemde "his" ve "hareket" fonksiyonunu yerine getiren sinirler ayrı ayrı incelenir. His sinirleri (duysal sinirler) çevreden gelen temasları hissetmemizi sağlar, dokunduğumuz bir şeyin soğuk mu sıcak mı olduğunu hissetmek gibi. Hareket sinirleri (motor sinirler) ise beyinden ya da omurilikten gelen hareket emirlerini kaslara ileterek kasların kasılmasını, böylece hareketi test eder. Duysal sinirlere yönelik incelemelerinde sinirin bir ucundan hastayı fazla rahatsız etmeyecek şiddette doğrusal elektrik akımı verilir, diğer ucundan ise bu potansiyel, kompüterize aygıtlar yardımıyla kayıtlanıp ekranda görülerek analiz edilir. Motor sinir incelemelerinde ise sinirin değişik yerlerinden elektrik verilip, o sinirin son bulduğu kastan ya da kaslardan kayıtlama yapılır. Böylece bir his da hareket sinirinin kesik olup olmadığı, kesik ya da kesintiye uğramışsa bunun tam mı yoksa kısmi mi olduğu anlaşılabilir. Ayrıca bu incelemeyle, sinirin iyileşip iyileşemeyeceği ya da ne kadar zaman içinde iyileşeceği, siniri tamir için ameliyat gerekip gerekmeyeceği anlaşılabilir.
EMG incelemesi ise kasların içine iğne şeklinde kayıt elektrodları sokmak yoluyla yapılır. Elektrodun sapından çıkan teller EMG aletine bağlıdır ve kasların elektriksel aktivitelerini ekranda görmemizi sağlar. İncelenen kasın sinirinin kopuk olup olmadığını, kopuk ise bunun tam mı kısmi mi olduğu hakkında fikir verir. Ayrıca, kasta anormal bir durum var ise bunun omurilikten mi, sinir kökünden mi, çevresel sinirden mi yoksa kasın kendisinden mi kaynaklandığını söyler.
ENG ve EMG teknikleri ikisi birlikte uygulandığında omurilik, çevresel sinir ve kas hastalıkları hakkında hem oldukça isabetli teşhis, hem de hastalığın nasıl seyredeceği hakkında bilgi verir.
Kısaca EMG diyebileceğimiz bu inceleme yöntemin kullanımı için aşağıdaki durumlar örnek olarak sayılabilir:
¨ Omurilik hastalıkları (çocuk felci gibi)
¨ Sinir köküne baskılar ya da kesilmeler (Boyun, bel fıtıkları gibi)
¨ Çevresel sinirlerin hastalıkları (şeker hastalarının yarıya yakınında olan polinöropati rahatsızlığı gibi)
¨ Yüz felçleri
¨ Tek bir sinirin rahatsızlığı (her 7 kadından birinde görülen, el bileğinde sinir sıkışmasına bağlı olan Karpal Tünel Sendromu gibi)
¨ Sinir yaralanmaları (ateşli silah ya da bıçakla kesilme gibi nedenlerle)
¨ Kas hastalıkları (her tür kas erimesi ya da kas yorgunluğu durumunda)
MİYASTENİK TESTLER
Kasların çabuk yorulmasıyla kendini gösteren bir hastalık olan miyasteni gravis hastalığının teşhisinde kullanılan testlerdir. Omuz ya da kol üzerinden elektrik akımı ardarda verilip kasların buna tepkisi ölçülerek yapılır.
UYARILMIŞ POTANSİYELLER
VEP (vizüel uyarılmış potansiyel) incelemesi
Görme yollarının (gözden beyne kadar) sağlam olup olmadığını araştırır. Televizyon ekranında bir takım şekillere hasta baktırılır ve beyin dalgaları kayıtlanır. Bu analiz sonucunda kişinin görüp görmediği, ya da kendisinin farkında olmadığı bir görme yolu anormalliğinin olup olmadığı anlaşılabilir. Multipl Skleroz denen hastalıkta tipik olarak görme yolları hastaların hemen hepsinde hastalanır fakat hastalar bunun birçok kez farkında olmazlar. Bu test, hastalığın teşhisi için çok yardımcı bir testtir.
SEP (somatosensoryel uyarılmış potansiyel) incelemesi
His yollarının deriden beyne kadar sağlam olup olmadığını araştırır. Yine cilde çok düşük elektrik akımı verilip, saçlı kafa derisi üzerinden elektrodlar yoluyla beyin dalgaları kayıtlanır. Böylece, sinir kökü, omurilik ya da beyin yapılarında his sinirlerinin iyi fonksiyon görüp görmedikleri anlaşılabilir.
BERA (veya BAEP, beyin sapı işitsel uyarılmış potansiyel) incelemesi
İşitme yollarının (kulaktan beyne kadar) sağlam olup olmadığını araştırır. Kişinin her iki kulağını örten bir kulaklık takılır ve bu kulaklıklardan bir takım sesler verilip beyin dalgaları kaydedilir. Böylece bebek, çocuk ya da erişkin kişilerin duyup duymadıkları, eğer bir kusur var ise bunun kulaktan mı, beynin alt bölümünden mi, beyinden mi kaynaklandığı söylenebilir.

NÖROÜROLOJİK TESTLER
Bulbokavernöz Refleks
Erkeklerde cinsel fonksiyon bozukluklarında bedensel bir kusur olup olmadığını anlamada ya da omuriliğin en alt bölümünü tutan tümör gibi patolojilerin araştırılmasında kullanılır. Erkeklik organı (penis) üzerine düşük şiddetli elektrik akımı uygulanır ve penis kökü ile anüs (makat) arası bir yerden iğne elektrod sokularak kayıtlama yapılır. Hastalar, bekledikleri kadar acı duymadıklarını söylerler.
Pudendal SEP
Bulbokavernöz refleks ile aynı amaçlarla kullanılır, özellikle kadınlardaki rahatsızlıklar için geçerlidir.
Genital Deri Yanıtları
Şeker hastalığında olduğu gibi otonomik sistem (kalp, mide, barsaklar ve damarlarımızı kontrol eden sinir sistemi bölümü) hastalıklarına bağlı cinsel fonksiyon bozukluğunu araştırır. İğne uygulanmayan, dolayısıyla açı vermeyen bir yöntemdir. Cinsel organlar üzerine çok düşük elektrik akımı verilir ve yakın bir bölgeden cilt üzerinden kayıtlama yapılır.
OTONOMİK TESTLER
Sempatik Deri Yanıtı (SSR)
Otonomik sistem hastalığı olup olmadığını araştıran bir yöntemdir. El ya da ayak sırtından bir kez elektrik akımı verilip karşı el ya da ayak sırtından kayıtlama yapılır. İğnesiz bir yöntem olup ağrısızdır.
R-R İnterval Değişkenliği
Yine Otonomik sistem hastalığı olup olmadığını araştıran bir yöntemdir. Göğüs bölgesine elektrodlar yapıştırılır ve kalp elektrosu kaydedilir. Kalp ritmindeki değişkenlik derecesine göre, kalbi kontrol eden otomonik sinirlerin kusurlu olup olmadığı araştırılır. Örneğin şeker hastalığında kalbin otonomik rahatsızlığı yoksa ölüm riski düşükken, bu rahatsızlığı olması durumunda ölüm riski çok yüksektir, ciddi bir tedavi için uyarı anlamına gelir.


kaynak    http://almanhastanesi.com.tr/

 

Çarşamba

EEG

Rutin EEG





Beyindeki sinir hücreleri tarafından hem uyanıklık, hem de uyku halindeyken üretilen elektriksel faaliyetin kağıt üzerine beyin dalgaları halinde yazdırılmasıdır.

HANGİ DURUMLARDA EEG ÇEKİMİ GEREKLİDİR ?
Beynin normal elektriksel faaliyeti başta epilepsi(sara hastalığı) olmak üzere pek çok durumda bozulur. EEG’yi oluşturan beyin dalgalarının değerlendirilmesi ile bu bozukluğun yeri ve şekli hakkında bilgi edinilir. Epilepsi dışında bir çok sinir hastalıklarında, baş ağrılarının nedenlerinin araştırılmasında, beyin fonksiyonlarının değerlendirilmesinde EEG tetkikine başvurulur. Bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) gibi EEG’ye göre daha sonradan geliştirilmiş olan inceleme yöntemleri beynin elektriksel faaliyeti konusunda bilgi vermezler. Özellikle bayılma vakalarının nedenlerinin araştırılmasında, epilepsi hastalığının teşhisinde ve tiplerinin belirlenmesinde tedaviye karar verdirecek olan inceleme yöntemi EEG’dir.

EEG ÇEKİMİ NASIL YAPILIR ?

Beynin elektriksel faaliyeti, hastanın saçlı derisi üzerine yerleştirilen küçük metal elektrodlar aracılığıyla EEG aletine iletilir ve veriler ortalama 20 dakika süreyle bilgisayara kaydedilir.
Çekim sırasında hastaya elektrik verilmesi sözkonusu değildir ve hasta herhangi bir ağrı duymaz.
Parazitsiz, kaliteli bir kayıt alabilmek için hasta çekim sırasında aksi istenmedikçe gözlerini kapalı, çene ve boyun kaslarını gevşek tutmalı, olabildiğince hareketsiz durmalıdır.

Uykuda EEG
Uyku, beyindeki anormal elektriksel faaliyetin ortaya çıkmasına yardımcı olur. Epilepsi teşhisi için uyanıklık halinde 20 dakika süreyle yapılan EEG’nin yeterli bilgi vermediği durumlarda, uykuda EEG çekilir. Uyku EEG’si en sık başvurulan aktivasyon yöntemlerinden biridir. Kişiyi uyutmak için beyin aktivitesini etkilemesi ve muhtemel elektriki desarjları baskılaması nedeni ile anestezik ajan tercih edilmemelidir.
Hastanın bu tür çekime gelmeden önceki gece uykusuz kalması, gerek gündüz uyumasını kolaylaştıracağı, gerek anormal beyin dalgalarının ortaya çıkma olasılığını arttıracağı için yararlıdır.

Çekime Gelirken
EEG incelemesinin parazitsiz olması bakımından çekim gününün sabahında saçların yıkanması yararlıdır.
Sürekli kullanılan ilaçlar varsa, çekim gününde de ilaçlar kullanılmaya devam edilir, EEG’yi değerlendirecek olan hekime bu konuda bilgi verilmesi uygun olur.



kaynak:http://www.emg-eeg.com/

Cumartesi

Sıcak Havanın Beynimize Etkileri Nelerdir?

Sıcak Hava ve Nörolojik Hastalıklar

Özellikle yaz aylarında artan aşırı sıcakların insan üzerindeki etkileri çok fazla olmaktadır.Bu sıcaklar hastalığı bulunan insanlar üzerinde ise daha büyük etkiler oluşturabilmekte.Özellikle sıcak hava ile tetiklenen nörolojik sorunlar tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır.İşte bazı nörolojik hastalıklar ve bu hastalıklara sıcak havanın etkileri…

Epilepsi (Sara) Hastalığı

Nörolojik bir hastalık olan Epilepsi (Sara) hastalığı belli bir kesimin aksine bütün yaş grubunu tehdit eden bir hastalıktır.Kadın ve erkeklerin her iki cinsinde de görülebilen bir hatalık olan Epilepsi (Sara), sıcak havalarda hastanın nöbetler geçirmesine neden olmaktadır.Epilepsi (Sara) hastalığı aynı Migren atakları gibi sıcak havanın etkisi ile nöbetler tetiklenebilmektedir.(Sıcaklığın migrene etkileri)

Sıcaklık ve Epilepsi (Sara)

Yine sıcaklar nedeniyle gece bozulan uyku düzeni, sıvı kaybına bağlı olarak bozulan ilaç kan düzeyi dengesizlikleri de hastalığı olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu nedenle serinletici önlemlerin alınması, bol sıvı tüketilmesi ve diğer nöbet tetik faktörleri olan açlık, uzun saatler bilgisayar kullanımı gibi durumlardan, özellikle de sıcak dönemlerde uzak kalmak çok önemlidir.

Migren Sorunu

Migren daha çok kadınlarda görülen bir hastalık çeşitidir.Halk arasında dayanılmaz baş ağrısı olarak bilinen Migren hastalığı özellikle 20′li yaşlardan sonra ortaya çıkmaktadır.Migreni en basit bir dil ile anlatmak gerekirse; beyin damarlarındaki ani olarak meydana gelen daralma ve bu daralmaları takip eden genişleme atakları olarak ifade edilebilir.


Sıcaklığın Migrene Etkisi

Sıcak havalardabu genişleme güneş ışınlarına direkt olarak, uzun süreler maruz kalınması ile daha da artar. Gece boyunca sıcaklar yüzünden bozulan uyku düzeni migren ataklarını sıklaştırabilir. Uyunan ortamın serinletilmesi, gündüz öğlen saatlerinde güneşten sakınmak, ara sıra ılık duşlar almak faydalı olacaktır.

Multipl Skleroz (MS) Hastalığı

Multipl Skleroz (MS) hakkında küçük çaplı bilgi vermek gerekirse, genellikle genç erişkinlerde görülen bir hastalık olduğunu söyleyebiliriz.Daha çok kadınlarda gözüken Multipl Skleroz (MS) hastalığı 20 ile 40 yaşları arasında daha çok görülmektedir.Bu hastalık genellikle ataklarla seyreden bir nörolojik hastalıktır.


Sıcaklık ve Multipl Skleroz (MS)

MS Beyin ve omuriliğin (merkezi sinir sisteminin) bir hastalığıdır. MS beynin görme, konuşma, yürüme gibi fonksiyonlar üzerindeki kontrol kabiliyetini bozar. Sıcak hava, sıcak banyo gibi durumlar MS atağını taklit eden durumlara yol açabilir. Ancak gerçek bir MS atağından bahsedebilmek için bulguların en az 24 saat sürmesi gereklidir. Ilık su ile duş ve güneş ışınların dik olarak geldiği öğlen saatlerinde korunma önlemlerinin alınması en basit çözümlerdir.

İnme (Felç) Hastalığı

İnme hastalığı yani Felç, daha çok 60 yaş ve üzeri insanları etkilemektedir.Erken yaşlarda felç ile karşılaşılması için risk faktörlerinin bir araya gelmesi gerekir.Peki bu risk faktörleri nelerdir? Risk faktörleri arasında yoğun sıcaklar, alkol ve sigaranın yanı sıra diğer risk faktörlerinin eş zamanlı olarak bir araya gelmesi ile ortaya çıkmaktadır.


Sıcaklık ve İnme (Felç)

Dediğimiz gibi felç hastalığı sıklıkla 60 yaş üzeri insanları etkilese de yoğun sıcaklar, alkol ve sigara gibi diğer risk faktörlerine eş zamanlı olarak maruz kalınması ile daha erken yaşlarda da karşımıza çıkabilmektedir. Tansiyon ve kalp hastalığı olanların sıcak dönemlerde ilaçlarını düzenli kullanmaları, bol sıvı tüketmeleri, sıcak saatlerde güneşten uzak durmaları en önemli önlemlerdir.

Sıcak Havalarda Klima Kullanımı

Yaz aylarının inanılmaz sıcaklarında herkesin sarıldığı ilk şey klimalar oldu.Bu yüzden klimalar yok satmakla beraber fiyatlarında da inanılmaz artışlar geçkeleşti.Peki bu klimalar sıcak hava derdinden insanları kurtarıyor fakat başka dertlerin pençesine düşürüyor mu?En çok bilinen klimaların enfeksiyon hastalıklarının çıkışını kolaylaştırdığıdır ancak bununla beraber nörolojik sorunlara da yol açabilmektedir.


Klima Kullanımı ve Nörolojik Sorunlar

Klima sorunlarından bahsederken boyun ve bel tutulmalarını dile getirmemek elde değil.Hatta sorunların başında gelir. Bunun haricinde azımsanmayacak ölçülerde yüz felci vakaları da karımıza çıkmaktadır. Bu nedenle özellikle vücudun terli ve sıcak olduğu dönemlerde klimaların verdiği serin havaya direk maruz kalmaktan kaçınmak en önemli tedbirdir.


KAYNAK:: http://www.renkliweb.com/

Perşembe

EMG (Elektromiyografi)


EMG, EEG'den farklı olarak beyin dalgalarının değil, vücudunuzdaki sinir ve kasların elektriksel yöntemle izlenmesidir. Hastayı fazla rahatsız etmeyecek şiddette doğrusal elektrik akımı kullanılarak, sinirlerin elektrik iletme fonksiyonları ölçülür. 
HASTA BİLGİSİ
Vücudumuzdaki sinirlerin ve kasların elektriksel yöntemlerle incelenmesidir.
· Sinir yaralanmaları
· Sinir sıkışmaları
· Sinirlerin fonksiyonlarını bozan hastalıkların teşhisi (Şeker hastalığı, böbrek hastalığı gibi)
· Kas hastalıklarının teşhisi
· Kas erimeleriyle giden omurilik hastalıklarının teşhisi için yapılır.
Hastayı fazla rahatsız etmeyecek şiddette doğrusal elektrik akımı kullanılarak, sinirlerin elektrik iletme fonksiyonları ölçülür. Bunun için, parmaklara ve sinirlerin üzerindeki cilt bölgelerine düşük şiddette elektrik akımı uygulanır ve sinirin veya cildin başka bir yerinden bu akım bilgisayarlı aletlerle toplanarak ölçüm yapılır. Böylece sinirin sağlıklı fonksiyon yapıp yapmadığı anlaşılır.
Kasların içine de ince çaplı tek kullanımlık steril iğne şekilli elektrodlar konulmak suretiyle, incelenen kasın sinirinin hastalıklı olup olmadığı, veya kasın sağlıklı olup olmadığı, kaslarda oluşan elektrik aktivitenin EMG cihazı ekranından izlenmesi ve analiz edilmesi yoluyla anlaşılır.
EMG incelemesi, değişebilmekle birlikte yaklaşık yarım ila bir saat arasında süren bir incelemedir.
İncelemeye gelirken...
· Hastanın aç olması gerekmez,
· Düzenli olarak kullanmakta olduğu ilaçlar varsa bunları almasında sakınca yoktur. Ancak, özel durumlarda bazı ilaçları kullanmaması gerekir, bu durumlarda hekim tarafından gereken uyarı önceden yapılır.
· Rahat bir giysi giymesi, incelemeyi kolaylaştırır. Kadın hastaların külotlu çorap giymemeleri önerilir.
· Kalp pili taşıyorsa inceleme öncesi hekimi uyarması önerilir.


HEKİM BİLGİSİ
EMG-ENG
ENG elektronörografi (sinirlerin elektriksel incelenmesi), EMG ise elektromiyografi (kasların elektriksel incelenmesi) sözcüklerinin kısaltılmışlarıdır. Sıklıkla da ENG ve EMG birlikte uygulandıkları için, çoğu yerde her ikisine birden EMG denir.
ENG incelemesinde, baş, kollar, bacaklar ve beden üzerindeki çevresel sinirlerin normal fonksiyon görüp görmedikleri araştırılır. Bu yöntemde "his" ve "hareket" fonksiyonunu yerine getiren sinirler ayrı ayrı incelenir. His sinirleri (duysal sinirler) çevreden gelen temasları hissetmemizi sağlar, dokunduğumuz bir şeyin soğuk mu sıcak mı olduğunu hissetmek gibi. Hareket sinirleri (motor sinirler) ise beyinden ya da omurilikten gelen hareket emirlerini kaslara ileterek kasların kasılmasını, böylece hareketi test eder. Duysal sinirlere yönelik incelemelerinde sinirin bir ucundan hastayı fazla rahatsız etmeyecek şiddette doğrusal elektrik akımı verilir, diğer ucundan ise bu potansiyel, kompüterize aygıtlar yardımıyla kayıtlanıp ekranda görülerek analiz edilir. Motor sinir incelemelerinde ise sinirin değişik yerlerinden elektrik verilip, o sinirin son bulduğu kastan ya da kaslardan kayıtlama yapılır. Böylece bir his da hareket sinirinin kesik olup olmadığı, kesik ya da kesintiye uğramışsa bunun tam mı yoksa kısmi mi olduğu anlaşılabilir. Ayrıca bu incelemeyle, sinirin iyileşip iyileşemeyeceği ya da ne kadar zaman içinde iyileşeceği, siniri tamir için ameliyat gerekip gerekmeyeceği anlaşılabilir.
EMG incelemesi ise kasların içine iğne şeklinde kayıt elektrodları sokmak yoluyla yapılır. Elektrodun sapından çıkan teller EMG aletine bağlıdır ve kasların elektriksel aktivitelerini ekranda görmemizi sağlar. İncelenen kasın sinirinin kopuk olup olmadığını, kopuk ise bunun tam mı kısmi mi olduğu hakkında fikir verir. Ayrıca, kasta anormal bir durum var ise bunun omurilikten mi, sinir kökünden mi, çevresel sinirden mi yoksa kasın kendisinden mi kaynaklandığını söyler.
ENG ve EMG teknikleri ikisi birlikte uygulandığında omurilik, çevresel sinir ve kas hastalıkları hakkında hem oldukça isabetli teşhis, hem de hastalığın nasıl seyredeceği hakkında bilgi verir.
Kısaca EMG diyebileceğimiz bu inceleme yöntemin kullanımı için aşağıdaki durumlar örnek olarak sayılabilir:
¨ Omurilik hastalıkları (çocuk felci gibi)
¨ Sinir köküne baskılar ya da kesilmeler (Boyun, bel fıtıkları gibi)
¨ Çevresel sinirlerin hastalıkları (şeker hastalarının yarıya yakınında olan polinöropati rahatsızlığı gibi)
¨ Yüz felçleri
¨ Tek bir sinirin rahatsızlığı (her 7 kadından birinde görülen, el bileğinde sinir sıkışmasına bağlı olan Karpal Tünel Sendromu gibi)
¨ Sinir yaralanmaları (ateşli silah ya da bıçakla kesilme gibi nedenlerle)
¨ Kas hastalıkları (her tür kas erimesi ya da kas yorgunluğu durumunda)
MİYASTENİK TESTLER
Kasların çabuk yorulmasıyla kendini gösteren bir hastalık olan miyasteni gravis hastalığının teşhisinde kullanılan testlerdir. Omuz ya da kol üzerinden elektrik akımı ardarda verilip kasların buna tepkisi ölçülerek yapılır.
UYARILMIŞ POTANSİYELLER
VEP (vizüel uyarılmış potansiyel) incelemesi
Görme yollarının (gözden beyne kadar) sağlam olup olmadığını araştırır. Televizyon ekranında bir takım şekillere hasta baktırılır ve beyin dalgaları kayıtlanır. Bu analiz sonucunda kişinin görüp görmediği, ya da kendisinin farkında olmadığı bir görme yolu anormalliğinin olup olmadığı anlaşılabilir. Multipl Skleroz denen hastalıkta tipik olarak görme yolları hastaların hemen hepsinde hastalanır fakat hastalar bunun birçok kez farkında olmazlar. Bu test, hastalığın teşhisi için çok yardımcı bir testtir.
SEP (somatosensoryel uyarılmış potansiyel) incelemesi
His yollarının deriden beyne kadar sağlam olup olmadığını araştırır. Yine cilde çok düşük elektrik akımı verilip, saçlı kafa derisi üzerinden elektrodlar yoluyla beyin dalgaları kayıtlanır. Böylece, sinir kökü, omurilik ya da beyin yapılarında his sinirlerinin iyi fonksiyon görüp görmedikleri anlaşılabilir.
BERA (veya BAEP, beyin sapı işitsel uyarılmış potansiyel) incelemesi
İşitme yollarının (kulaktan beyne kadar) sağlam olup olmadığını araştırır. Kişinin her iki kulağını örten bir kulaklık takılır ve bu kulaklıklardan bir takım sesler verilip beyin dalgaları kaydedilir. Böylece bebek, çocuk ya da erişkin kişilerin duyup duymadıkları, eğer bir kusur var ise bunun kulaktan mı, beynin alt bölümünden mi, beyinden mi kaynaklandığı söylenebilir.

NÖROÜROLOJİK TESTLER
Bulbokavernöz Refleks
Erkeklerde cinsel fonksiyon bozukluklarında bedensel bir kusur olup olmadığını anlamada ya da omuriliğin en alt bölümünü tutan tümör gibi patolojilerin araştırılmasında kullanılır. Erkeklik organı (penis) üzerine düşük şiddetli elektrik akımı uygulanır ve penis kökü ile anüs (makat) arası bir yerden iğne elektrod sokularak kayıtlama yapılır. Hastalar, bekledikleri kadar acı duymadıklarını söylerler.
Pudendal SEP
Bulbokavernöz refleks ile aynı amaçlarla kullanılır, özellikle kadınlardaki rahatsızlıklar için geçerlidir.
Genital Deri Yanıtları
Şeker hastalığında olduğu gibi otonomik sistem (kalp, mide, barsaklar ve damarlarımızı kontrol eden sinir sistemi bölümü) hastalıklarına bağlı cinsel fonksiyon bozukluğunu araştırır. İğne uygulanmayan, dolayısıyla açı vermeyen bir yöntemdir. Cinsel organlar üzerine çok düşük elektrik akımı verilir ve yakın bir bölgeden cilt üzerinden kayıtlama yapılır.
OTONOMİK TESTLER
Sempatik Deri Yanıtı (SSR)
Otonomik sistem hastalığı olup olmadığını araştıran bir yöntemdir. El ya da ayak sırtından bir kez elektrik akımı verilip karşı el ya da ayak sırtından kayıtlama yapılır. İğnesiz bir yöntem olup ağrısızdır.
R-R İnterval Değişkenliği
Yine Otonomik sistem hastalığı olup olmadığını araştıran bir yöntemdir. Göğüs bölgesine elektrodlar yapıştırılır ve kalp elektrosu kaydedilir. Kalp ritmindeki değişkenlik derecesine göre, kalbi kontrol eden otomonik sinirlerin kusurlu olup olmadığı araştırılır. Örneğin şeker hastalığında kalbin otonomik rahatsızlığı yoksa ölüm riski düşükken, bu rahatsızlığı olması durumunda ölüm riski çok yüksektir, ciddi bir tedavi için uyarı anlamına gelir.
kaynak    http://almanhastanesi.com.tr/

Çarşamba

NÖROLOJİ NEDİR?Nöroloji Hakkındaki Tüm Detaylar





N
Nöroloji, genel olarak beyin, beyin sapı, omurilik ve çevresel sinir sistemiyle kasların hastalıklarını inceleyen, teşhis ve cerrahi dışındaki tedavi uygulamalarını içeren tıp bilimi dalıdır. nöroloji zamanla içine kapalı ve sınırlı bir dal olmaktan çıkmış, epilepsi, hareket bozuklukları, beyin damar hastalıkları, bunamalar, uyku bozuklukları gibi ayrıca özelleşmişlik gerektiren alt disiplinlere bölünmüştür, bunun yanı sıra 19. yüzyılda ruh hastalıklarıyla birlikte ele alınırken, 20. yüzyıldan itibaren psikiyatri ayrı bir dal olarak ayrılmıştır. Tüm bu alanlarda ciddi bir laboratuvar arka planın yanısıra pek çok başka tıp alanı ile multidisipliner bir ilişkinin süreğen hale geldiği görülmektedir.
Nörolojik Temel Bilimler
nöroloji
Birçok sistemik hastalık sinir sistemine ait bulgulara neden olabilirken, nörolojik hastalıkların bazıları da diğer organ sistemlerini etkilenebilir. Örneğin gebelikte değişen hormon düzeyleri vücudun sıvı ve tuz tutmasını kolaylaştırır, kemiklerin korunaklı yüzeylerinden geçen sinirler bu seviyelerde ödem etkisi nedeni ile bası altında kalarak zarar görürler. Sonuçta etkilenen bölgenin altında uyuşma, karıncalanma, ağrı, etkilenen kaslarda kuvvetsizlik gibi belirtiler ortaya çıkar. Benzer şekilde şeker hastalığı ve tiroid fonksiyon bozuklukları gibi hastalıklarda bu duruma zemin hazırlar. Bu ve benzeri pek çok nörolojik hastalık tek bir sisteme ait bulgu vermediğinden, başvuru sırasında hastaların bir çoğu farklı branş hekimlerince görülür.
nöroloji polikliniklerine başvuru şikayetleri başlıca; baş ağrıları, baş dönmeleri, inmeler, şuur değişikliği ile giden hastalıklar (epilepsi = sara vs), el ayak uyuşmaları, çeşitli kas güçsüzlükleri gibi durumlardır.
Yaşlı nüfusun artışı, hipertansiyon, kalp hastalığı ve diabet gibi sistemik hastalıkların ve bunlara bağlı komplikasyonların daha sık rastlanır olmasına yol açmaktadır. İnme bu komplikasyonların en dramatik ve en korkulanıdır. Bu grup hastalar hastanemiz nöroloji bölümünde multidisipliner bir yaklaşımla değerlendirilmektedir. Sıklıkla başvurduğumuz Kraniyal tomografi ve/veya magntik rezonans görüntülemesi, ekokardiografi ekstrakranial dopler gibi tetkikler inme kliniği ile başvuran hastalarımızda uygulanmakta, alınan sonuçlar hastalarımızın takip ve tedavilerine katkıda bulunmaktadır. Koma, ilerleyici inme, sık tekrarlayan nöbetler gibi hasta yaşamını tehlikeye sokan ciddi durumlarda hastalarımız takip ve tedavisi yoğun bakım ünitesinde sürdürülmektedir.
El ve ayak uyuşmaları gibi sık rastlanılan yakınmalarla ortaya çıkan nöropatileri değerlendirmek ve bel, boyun fıtığı gibi ağrılı durumların tanısında dinamik bir tanı yöntemi olan emg (elektro miyo-nörografi) tetkiki elektrofizyoloji laboratuarımızda yapılabilmektedir.
Başta epilepsi olmak üzere santral sinir sisteminin bir çok hastalığında ayırıcı tanı amacı ile kullanılan eeg (elektro ensafolo grafi) tetkiki de elektrofizyoloji laboratuarımızda yapılabilmektedir.
Toplumsal bir sorun olma yoluna giden iş gücü verimi ve üretkenliği engelleyen baş ağrısı yakınmaları; baş ağrısı polikliniğimizde değerlendirilebilmektedir.

Nöroanatomi
  • Merkezi sinir sistemi
  • Periferik sinir sistemi
Nörofarmakoloji
Nörofizyoloji
  • Sinir Aracıları (Nörotransmitterler)
Nörogenetik
Nörohistoloji
Nöroonkoloji
Nöropatoloji
Nöroradyoloji
  • MRI
  • BBT
  • EEG
  • EMG
  • X-Ray (Direk Grafi)
[öŞÂ[[:Şablon:]]==nörolojik Hastalıklar==
  • beyin-damar Hastalıkları (Serebrovasküler Hastalıklar)
    • İskemik beyin-damar Hastalığı (Tıkanmalı İnme)
      • TİA(GİA)
      • SVH İnfarkt
    • SVH kanama
    • SAK (Subaraknoid kanama)
  • Başağrıları
    • Migren
    • Diğer Başağrıları
  • Epilepsi
  • Nöromuskular hastalıklar
    • Hipokinetik Hastalıklar
    • Hiperkinetikğ ıŞHastalıklar
  • Demanslar
    • alzheimer Hastalığı
    • Vasküler Demanslar
    • Levy Cisimcikli Demans
    • Diğerleri
  • MSS'nin Enfeksiyöz Hastalıkları
  •  
  •  
  • ALINTI

Alzheimer Hastalığı

 

Alzheimer Hastalığı, Nedenleri, Tedavisi 


Alzheimer Hastalığı Nedir

alzheimer nedirAlzheimer insan beyni ile ilgili bir hastalıktır. İnsan beyninin hormonal dengesinin bozulması ve sağlıklı işleyişin kaybolmaya başlaması ile, genellikle yaşlılık döneminde ortaya çıkan bir hastalıktır.
Alzheimer Hastalığında hasta, yavaş yavaş öğrenme, konuşma, akıl yürütme, karar alma, yargılama, yorum yapma, iletişim, konuşma, günlük hayatsal etkinlikleri sürdürme yetilerini kaybetmeye başlar. Alzheimer halk arasında bunama olarak adlandırılır.
Alzheimer Hastalığının kökeni ve ortaya çıkışı, Alman doktor Alois Alzheimer’e dayanır. Dr. Alzheimer 1906 yılında bir konferansta bir demans vakasının sunulduğu bir ders vermiştir ve Auguste adlı 51 yaşında kadın hastasını sunmuştur. Hastada, ileri derecede zihinsel sorunlar (hafıza, kavrama, konuşma ve yön bulma bozukluğu), işitsel ve görsel halüsinasyonlar, hezeyanlar ve davranış bozuklukları gözlemlenmiştir. Daha sonra bu hastayı 1906 yılında ölene kadar yaklaşık 5 yıl boyunca takip edilmiştir. Hastanın vefatından sonra otopsi yapılmış ve beyninde anormal kümeleşmeler ve lif yumakları görülmüştür. Bugün beyindeki bu yumaklar ve plaklar Alzheimer Hastalığının beyinde neden olduğu gemel değişiklikler olarak kabul edilmektedir.
Araştırmalar yapıldıkça Alzheimer hastalarının beyinlerinde başka değişiklikler de tespit edilmiştir. Beyindeki sinir hücreleri ölmekte ve sinir hücreleri arasındaki bağlantılar bozulmaktadır. Ayrıca sinir hücreleri arasındaki iletişim sağlayan ve mesaj taşıyan bazı kimyasal maddelerin (hormonların) düzeyleri de azalmaktadır.
Alzheimer her yaşlı insanda görülen bir hastalık değildir. İleri aşamalarında tedavi edilmesi mümkün değildir ancak erken teşhis ve tedavi yapıldığı takdirde hastalığın ilerlemesi önemli ölçüde yavaşlayabilmektedir.

Alzheimer Hastalığının Belirtileri

alzheimer belirtileriAlzheimer’in belirtileri ilk evrelerinde zor tespit edilir. İlk ortaya çıkan belirti unutkanlıktır. Daha sonra ise geçmişe yönelik bellek ve hafıza kaybı görülür. Hasta koyduğu eşyaların yerlerini unutur, alışverişe gider ne alacağını unutur.
Unutkanlık ve hafıza kaybı aslında yaşlılıkta normaldir. Yani her yaşlı bir miktar unutkanlaşır, her unutkanlığı Alzheimer olarak değerlendirmek yanlıştır. Bu unutkanlık kişinin hayatını olumsuz yönde etkiliyorsa, dışarı çıktığında kayboluyorsa mesela, yolları bulamıyorsa ya da çok yakın akrabalarını tanımıyorsa Alzheimer’e işarettir. Çok nadir gördüğü kişilerin adlarını her insan unutabilir. Bu nedenle yaşlı bir yakınınızda unutkanlık varsa hemen Alzheimer mi acaba diye panik olmanıza gerek yok.
Hastanın kendisine bakımı, temizliğe gösterdiği önem azalmaya başlar.
Kişilik değişikliklikleri yaşanabilir, kişi agresif biri haline gelebilir ya da içe kapanık, kimseyle konuşmayan biri haline gelebilir.
Konuşma güçlükleri, yavaş konuşma, konuşurken doğru kelimeleri seçememe, çok fazla düşünme gibi sorunlar ortaya çıkabilir.
Zaman konusunda hangi günde olunduğu ya da hangi yılda olduğu gibi Alzheimer hastaları sorun yaşayabilirler.
Yargılama ve karar almada zorluklar çekilir. Tutarsız davranışlar gösterebilir hasta. Basit matematik sorularını çözmekte zorluk çekebilir, elindeki paranın az ya da çok olduğunun farkında olmayabilir. Bir sorunla karşılaştığında kendi başına çözemez, kararsızlık sık rastlanan bir belirtidir.
Sık sık anahtar ya da cüzdan gibi eşyaları kaybeder, nereye koyduğunu bulamaz mesela.
Alzheimer belirtileri başlangıç düzeyinde depresyon gibi diğer hastalıklarla da karışabilir. Bu nedenle başlangıçta tespit etmek oldukça zordur. Beyinin yapısında da bu dönemde gözle görülür bir değişiklik de saptanamaz.
Bir yakınınızda ya da kendinizde Alzheimer’den şüpheleniyorsanız, en kısa sürede bir Psikiyatri ya da Nöroloji uzmanına gözükmenizde fayda var.

Alzheimer Hastalığının Evreleri

alzheimer evreleriAlzheimerin evreleri 3 farklı dönem olarak sınıflandırılmıştır. Erken evre, orta evre ve geç ya da ileri evre ya da birinci, ikinci ve üçüncü evre olarak adlandırılır bu evreler.
Birinci evrede:
  • Hafif bellek ve hafıza kaybı
  • Hangi günde olunduğunun farkında olamama gibi unutkanlıklar
  • Mekanları tanıma güçlüğü, kimin evinde olduğunu bilememe ya da yolları karıştırma gibi
  • Karar almada zorluk
  • Konuşmada duraksama ve doğru kelimeleri bulamama sorunları
gözlenir. Birinci evrede Alzheimer’i teşhis etmek zordur, hastanın hayatını çok fazla olumsuz etkilemeyebilir bu evre. Hafif problemler birinci evrede ortaya çıkar.
İkicni evrede:


  • Belirgin hafıza problemleri ve kaybı, en yakınlarını bile tanıyamama
  • Öz bakımda sorunlar, yıkanmama, temizlik yapmama, kıyafetlerini doğru giyememe
  • Dışarı çıktığında kaybolma
  • Konuşmada ileri derecede sorunlar, konuşma bozuklukları
  • Halisünasyon, olmayan cisimlerin görülmesi ya da seslerin duyulması
gibi problemler gözlenir. Bu evrede günlük yaşam aktivitelerini sürdürmede hasta zorlanır.
Üçüncü evrede:
  • Hasta yardım almadan yemek yiyemez
  • Aile bireylerini bile tanımamaya başlar
  • İdrar kaçırabilir
  • Konuşma yetisini büyük oranda kaybedebilir
  • İdrar kaçırabilir
  • Yatağa bağımlı bir hale gelebilir
  • Durduk yerde bağırabilir ya da soyunabilir ya da bu gibi tutarsız davranışlar gösterebilir
gibi belirtiler gösterir. Bu evrede hasta tamamen dışa bağımlıdır, kendi başına hayatını sürdüremez. Zihinsel ve fiziksek bozukluklar beraber gözlenir.

Alzheimer Hastalığının Tedavisi

Alzheimer’in kesin tedavisi yoktur. Yani Alzheimer’e yakalanan bir hasta, tekrar tamamen eski haline dönemez. Ancak, Alzheimer’in ilerleyişini yavaşlatmak, hastanın başkalarına ve bakıma muhtaç hale gelmesini önlemek tedavinin amaçlarındandır. Birinci evreden ikinci ve üçüncü evreye geçişi durdurmak ya da geçiş süresini uzatmak da denebilir tedavinin amacına.
Alzheimer’de bazı belirtiler de tedavi ile ortadan kaldırılabilir. Örneğin Alzheimer’e bağlı depresyon, uyku sorunları, yeme bozuklukları, halisünasyonlar ilaç tedavisi ile giderilebilir.
Alzheimer tedavisi 2 yönlüdür. Birincisi ilaç tedavisi. İlaç tedavisi ve tedavide kullanılan ilaçların amacı beynin işlevini bozan ve dengesi bozulan hormonların ve kimyasal maddelerin yeniden normal seviyelere çekmek, dengede tutmaktır.


İlaç tedavisine ek olarak hasta ve hasta yakınlarını Alzheimer konusunda eğitmek ve bilinçlendirmek önemli bir aşamadır. Hastaya nasıl bakılacağı, nasıl davranılacağı, bulunduğu ortamın, odasının, yatağının nasıl düzenleneceği, moralinin nasıl yüksek tutulacağı gibi konularda hasta yakınları bilinçlendirilir. Alzheimer’de hasta yakınları da hasta kadar sıkıntı çekerler. Hasta için Alzheimer çok zordur, hastanın psikolojisini alt üst edebilir. Hasta yakınlarını da bu anlamda hasta ile ilgilenmek ve sürekli ona bakmak zorunda olmak negatif etkileyebilir, Alzheimer ve hasta ile nasıl mücadele edileceğinin öğrenilmesi bu anlamda ilaç tedavisi kadar önemlidir.
Alzheimer’li hataların ilaç tedavisine ek olarak, eş dost akraba içerisinde olması, ilgi görmesi, ziyaret edilmesi, gezdirilmesi, yürüyüşe çıkarılması ve sosyal hayattan kopmamasına çalışılması hastanın morali açısından önemlidir.

Alzheimer Hastalığının Nedenleri

alzheimer hastalığının nedeleriAlzheimer’in nedenleri açıkçası tam olarak bilinmemektedir. Temelde genetik faktörler ve çevresel nedenler olarak açıklanmaktadır. Genetik nedenler ya da faktörler, kişinin kromozom yapısı ve ailesinde Alzheimer yaşayan diğer kişilerin olup olmadığına göre bireyi Alzheimer’e yatkın yapar. Çevresel faktörler ise, aşırı stres yaşama, bir travmaya maruz kalma, kötü ve dengesiz beslenme gibi nedenler olabilirler.
Yaşlılık döneminde bile kitap okuyan, sürekli birşeyler öğrenmeye çalışan, iyi beslenen, hareket eden, yeni bir dil öğrenen, öğrenmeden elini eteğini çekmeyen kişilerde Alzheimer’e yakalanma riski düşüktür. Bu nedenle yaşlansak bile kendimizi bırakıp sürekli uyuyan biri haline gelmektense, eş dost ortamından uzak kalmayıp, sohbet edip, kitap okuyup, hareket edip mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeye çalışmakta fayda var.
alzheimer hastalığı kişinin yaprak dökümü gibidir,
 ancak yapraklar tekrar yeşermez,
ne kadar geç dökülürse o kadar iyidir.



  kaynak: prohayat.com

Migren



Migren, tüm dünyada hem kadınlarda hem de erkeklerde görülen, sık rastlanan ve ağrılı bir hastalık.Bulantı, kusma, ışığa ve sese aşırı duyarlılık gibi belirtileri olan bu hastalık, migren`li kişi ve ailesi için genellikle çok sıkıntı verir. Migren, ataklar sırasında kişinin tüm faaliyetlerini tamamen durdurabileceği gibi, ataklar arasındaki dönemde de yaşam kalitesini azaltabilir
Kişilerin yaşamlarındaki olumsuz etkilerine rağmen, migren`i olanların çoğu tam tedavi edilmezler. Bu, bazen, migren`i olanların tedavi edilme şanslarının olmadığına inanmalarından ve bu konuda doktora gitmemelerinden kaynaklanır. Ancak daha yeni ve daha etkili tedavilerin bulunmasıyla, migren`i olan pek çok kişi için yeni umutlar doğmuştur.
Migren atağının sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte, migren`i olan çoğu kişi, belli faktörlerin migren ataklarını “tetiklediğine” inanır. Bu tetikleyiciler arasında stres veya stres sonrası gevşeme, çok fazla veya çok az uyku, kuvvetli ışık, hava değişiklikleri ve çikolata, peynir, kırmızı şarap, kahve ve çay gibi yiyecekler yer alır. Çoğu kadında hormonal değişiklikler veya adet dönemi de migren`i tetikleyebilir, ancak ataklar başka zamanlarda da olabilir.

MİGREN ATAĞI SIRASINDA NELER OLUR?
Migren atağı dört döneme ayrılabilir, ancak migren`i olan insanların çoğu bu dört dönemin hepsini birden yaşamaz. Bu dönemler sırasıyla:

1. Uyarı Dönemi
Migren`in ilk dönemi genellikle birkaç saat sürer fakat birkaç gün de sürebilir. Yorgunluk, esneme, ruh hali değişiklikleri, bazı yiyecekler için açlık ve ışık-ses-kokulara karşı artmış duyarlılık gibi uyarıcı belirtilerdir. Yaklaşık olarak migren`i olan her 10 kişiden 6’sı uyarı dönemini yaşar.

2. Aura
Auralar beynin içinden kaynaklanan, başağrısı atağından genellikle 20 dakika ile 1 saat öncesinde oluşan belirtilerdir. Migren`i olan her 10 kişiden ortalama 2’si aura belirtilerini yaşar. Bunlar genellikle görme ile ilgili, çakan ışıklar, zig-zag çizgiler veya görmenin grileşmesi gibi problemlerdir. Aynı zamanda işitme veya konuşma problemleri, zihin bulanıklığı ve vücudun bazı bölümlerinde veya yüzde karıncalanma hissi olabilir. Aura, başağrısı başlamadan önce kaybolabilir veya başağrısı dönemine dek uzayabilir.

3. Başağrısı Dönemi
Çoğu insan için migren atağının en kötü dönemi başağrısıdır. Genellikle zonklayıcı, ağrılı ve sıklıkla da başın bir tarafındadır.
Ağrı her atakta başın bir tarafından diğer tarafına geçebilir veya başın her iki tarfında olabilir. Ağrı genellikle yürüme veya merdiven çıkma gibi fiziksel aktivitelerle şiddetlenir.
Ancak migren ’yalnızca bir başağrısı’ değildir. İnsanların çoğu aynı zamanda bulantı hisseder, bazısı da kusar. Migren`deki başağrısına eşlik eden ve sık görülen diğer belirtiler arasında, ışığa, sese ve kokulara aşırı duyarlılık da yer alır. Migren`li insanların çoğu atakları sırasında karanlık ve sessiz bir oda ararlar. Eğer hiç tedavi edilmezse, migren tipik olarak 4 saat ile 3 gün arasında sürer, ancak süre ortalama 1 gündür.

4. Ağrının Geçme Dönemi
Başağrısı durduktan ya da geçtikten sonra, migren`li insanlarda yeniden normal hissedene dek uzun süre başka belirtiler görülür. Migren atakları genellikle ayda 1 veya 2 kez olur ancak daha sık olabilir. Atakların şiddeti değişiktir ve olacağı önceden kestirilemeyebilir. Yukarıdaki 4 dönemde de her atakta genellikle görülmez. Şiddeti de değişiktir, kişinin aktivitelerini engellemeyecek orta şiddette bir başağrısından, uzun işgöremezlik yaratan şiddetli başağrısına dek değişebilir. Sıklıkla, migren`i olan kişi için iki atak birbirinin aynısı değildir.
Migren, stres yaratıcı bir durum olmakla birlikte, migren atağının sonunda geçeceğini ve daha ciddi bir şey olmayacağını anlamak önemlidir. Migren`i olan bazı insanlar, bu belirtilere yol açan daha ciddi bir şey olabileceğinden endişelenirler, ancak bu çok nadirdir.

Migren tedavisinde pek çok yol vardır. Bunlar ilaç almaktan, yaşam biçimi değişikliklerine kadar farklılık gösterir. Migren`in ilaç tedavisinde iki yol izlenir:
1. Akut tedavi (atak tedavisi)
Atak tedavisi için basit ağrı kesiciler kullanılabilir, ya da migren ataklarına özel ilaçlar alınabilir.
2. Önleme tedavisi
Özellikle ataklar çok sıksa ve yaşam kalitesini çok bozuyorsa önleme tedavisi uygulanır. Bu tedavide migren atağı olsun olmasın, her gün ilaç alınır. Önleme tedavisi atakların sıklığını ve şiddetini azaltmaya yöneliktir.

YAŞAM BİÇİMİ DEĞİŞİKLİKLERİ
Migren ataklarını önlemek için yaşam biçiminizdeki bazı değişikliklerin faydası olur.
Tetikleyicilerden uzak durun!
Başağrısını tetikleyen faktörler kişiden kişiye değişiklik gösterir. Migren ataklarını önlemek için alınacak önlemlerden ilki, parlak ışık, rüzgar, keskin kokular gibi tetikleyicilerden uzak durmaktır.
Düzenli egzersiz yapın!
Vücudu aşırı zorlamayan, yürüyüş, yüzme, bisiklet gibi egzersizler kaslarınızdaki gerginliği azaltır, dolaşımınızı artırır. Böylece migren ataklarınızın sıklığı ve şiddeti önemli ölçüde azalır.
Alışkanlıklarınızı sürdürün!
Düzenli uyuyun,
Düzenli yemek yiyin,
Hafta içi alışkanlıklarınızı hafta sonunda da sürdürün.



--------------------------------------------------------------------------------
Kaynak: www.migren.net